|
|
|
|
|
|
|
Haftanın Yazısı: İçkinin Haram Kılınmasının Hikmetleri
|
|
“İçkinin haram kılınmasının hikmetleri nelerdir?
İçki içen namaz kılabilir mi? İçki içtikten sonra kırk gün namaz kılınmaz
deniyor, doğru mu?”
Azı
veya çoğu sarhoşluk veren her içecek dinimizde içki diye adlandırılmaktadır ve
her tür içkinin azı da, çoğu da haramdır. İçkiyi haram kılan âyet, bunun
gerekçesini de, hikmetini de açıklamıştır: “Ey İman edenler! İçki, kumar, putlar
ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki, saadete
eresiniz. Şüphesiz şeytan, içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin
sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık
bunlardan vazgeçersiniz değil mi?” 1
Bu âyette geçen hikmetleri kısaca açmak gerekirse:
İçkinin ruh üzerindeki zararları: Zihin, dikkat, şuur ve irade üzerinde
korkunç dağınıklıklara sebep olur. Şiddetli ümitsizlik ve karamsarlık doğurur.
Dikkat, şuur ve iradenin zayıflamasıyla kavgalara, cinayetlere, aile
geçimsizliklerine, nice yuvaların yıkılmasına, nice dostlukların bozulmasına,
nice acı trafik kazalarına ve nice asayişi ihlâl edici fiillere sebep olur.
İçki, fertte ve toplumun bünyesinde, sosyal ve iktisâdî hayatta kapanmaz
yaralar açar, acı felâketler doğurur. Aile nafakasını içkiye verenler, faydasız
ve boş yere harcama yaparak israf etmiş olmakla beraber, aile ve çocuklarının
hakkını da yemiş olmaktadır.
İçkinin sağlık açısından zararları ise:
İçki; sinir sisteminde, beyin damarlarında, omurilik ve çevre sinirlerinde
çok büyük ve çok çabuk yıpratıcı ve olumsuz tesirler yapar. Beyin üzerinde
öldürücü darbeleri vardır. Beyin sinirlerini zedeleyerek kısmî felçlere ve
muhtelif hastalıklara sebep olur. Göz sinirlerini tahrip ederek gözlerin
bozulmasına sebep olur. Kalp hücrelerini zedeler ve yorar. Kalp hücrelerinde
meydana gelen yorgunluk, “miyokard” denilen kalp adalesinin eskimesine ve
yıpranmasına yol açar. Böbrekte yara açar, kanın süzülmesini aksatır. Yaralı
böbrek idrardaki zehirleri süzemez hale gelir. Bu zehirli maddeler kana karışır
ve “üremi” denilen kan zehirlenmesine yol açar. Damarlarda kireçlenme meydana
getirir. Bu ise erken bunamaya sebep olur. Hücreleri uyuşturur, vücudun
hastalıklara karşı mukavemetini kırar. Karaciğerin, kan yığılmasıyla önce
büyümesine, sonra büzülmesine yol açar.
Netice itibariyle içki içmek, hayatına kıymet veren, kazancının değerini
bilen, kul hakkını gözeten ve sağlığına önem veren akıllı kimselerin yapacağı
şey değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm), “İçki bütün kötülüklerin
anasıdır”2 buyurmuştur.
İçkinin uhrevî zararları fizikî ve sosyal bünyemiz üzerinde değil;—Allah
affetmediği takdirde—benliğimiz, kişiliğimiz, karakterimiz, varlığımız,
maneviyatımız, ebedî ümitlerimiz, saadetimiz ve sevincimiz üzerinde tam bir
yıkım getirir. Çünkü Allah’ın açık nehyine ve yasağına karşı duyarsız
kalınmıştır.
İçki büyük günahlardandır. Ancak Allah’ın affı, merhameti ve mağfireti
geniştir. Kim günahı terk eder ve Allah’a dönerse, Allah’ın af ve mağfiretinin—inş—onunla
olacağına dair kuvvetli haberler ve müjdeler vardır. Allah bütün günahları
bağışlar ve siler.3 Yeter ki kul, Rabb’ine bir adım atsın.
Yeter ki kul haramı helâl, helâlı haram saymasın ve hiçbir şeyi ortak
koşmayarak O’na dönsün, tevbe etsin; yerle gök arası günahları da olsa, Allah
affeder.4
İçkili iken veya sarhoşken namaz kılınmaz. Fakat sarhoş değilken, ne
okuduğunu ve ne söylediğini bilmek şartıyla, namaz kılınır. Halk arasında içki
alındıktan sonra kırk gün namazın kabul olmayacağı veya içki alanın kırk gün
namaz kılamayacağı tarzındaki hüküm doğru değildir.
Sarhoşluk geçtikten sonra pişmanlık duyulabilir, bir daha içki
kullanmayacağına dair Allah’a
içtenlikle söz verilebilir, tevbe ve istiğfar yapılabilir ve tabiî ki
namaz kılınabilir. Kul ile Allah arasına kim girebilir ki?
Dipnotlar:
1- Mâide Sûresi, 5/90, 910
2- Suyûtî, Câmi’üs-Sağîr, 2/12
3- Zümer Sûresi, 39/53
4- Riyâzu’s-Sâlihîn, 412
Süleyman KÖSMENE 23.01.2008
E-Posta: fikihgunlugu@yeniasya.com.tr
|
Haftanın Yazısı: Sigara Mekruh mudur?
|
|
İslam’ın
evrensel helal ve haramları Kuran-ı Kerim’de ve onun açıklaması olan sünnette
zikredilmiştir. ‘Evrensel helal ve haram’ derken kastettiğimiz şey, her zaman ve
her mekana göre genel geçer olan helal ve haramlardır. Sigara konusu gerek
sünnette, gerekse Kur’ân-ı Kerim’de yer almaz. Çünkü Kur’an’ın indiği zaman
sigara denen bir şey yoktu. Sigara XV. Asırdan sonra ortaya çıkmıştır.
İslam’ın temel kaynaklarında adı geçmeyen bir şeyin hükmünü anlamak için
İslam’ın bazı genel kuralları vardır. Bunlardan birisi şudur: “Eşyada aslolan,
ibahadır”. Yani, her şey insanlar için yaratılmıştır. Bazı şeylerin ise haram
olduğu açıklanmış, böylece hükmü bildirilmeyen şeyler de helal olarak kalmıştır
demektir. Bir diğeri de şudur: “Temiz ve güzel olan şeyler helaldir, pis ve
zararlı şeyler ise haramdır”.
Bu iki genel kural, beraberce düşünüldüğü zaman sigara için karşımıza
şöyle bir sonuç çıkar: Sigara hakkında kaynaklarda bir şey söylenmediğine göre
onun hakkında hüküm verebilmemiz için onun pis ve zararlı olup olmadığına
bakmalıyız: Eğer onun pis ve zararlı olduğunu söyleyebileceğimiz özellikleri
varsa haram olduğuna, yoksa, helal olduğuna hükmetmeliyiz.
İşte bu metodik anlayış sebebiyle tarihte bazı İslam alimleri sigaranın
helal/mubah olduğu hükmüne varmışlardır. Çünkü, demişlerdir, biz sigaranın bir
zararını görmüş değiliz, şu halde onun haram olduğunu söyleyemeyiz. Eğer bir gün
zararlı olduğu ortaya çıkarsa biz de ona göre hüküm veririz. Oysa bu gün
sigaranın 2000 civarında zehir içerdiğini, pek çok hastalığın sebebi olduğunu,
içenlerin sadece kendilerine değil, içmeyenlere dahi zarar verdiklerini bilim
kesin olarak ortaya koymuştur.
Bununla birlikte Hanefî gelenekte şöyle bir anlama metodu vardır:
“Kıyasa/kurallara göre haram olan, ancak Kuran-ı Kerim’de ve sünnette adı ve
hükmü açıkça zikredilmeyen şeylere haram yerine, tahrîmen mekruh demek daha
uygundur. Gerçi bununla kastedilen de haramlıktır, ancak bir şeye haram ya da
helal hükmü vermek sadece Allah’a (cc) ait bir hak olduğu için, haram olduğu
kesinkes anlaşılsa bile, Kur’an’da haram denmeyen şeylere nezaketen, tahrimen
mekruh demek daha güzeldir. ” Bu sebeple son dönem Hanefîler sigara için
“tahrimen mekruh” hükmünü tercih etmişlerdir. “Tahrîmen mekruh”, kanun hükmünde
kararname gibi, haram hükmünde mekruh demektir.
Ayrıca sigara insanın kendisini tehlikeye atmasıdır. Oysa Allah (cc):
“Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın” buyurmaktadır. Bu sebeple
sigara, insanın kendisini tehlikeye atması demektir. Sigara içmek ayrıca çok
önemli bir kul hakkıdır, çünkü içenler içmeyenlere zarar vermekte ve onları
rahatsız etmektedirler. Kul hakkının affedilmesi de ancak, hakkı olan insanların
bağışlamasına bağlıdır. Bunu temin etmek ise çok zordur.
Sigaranın hükmü?
Tütün, 15. asırdan sonra, İslâm ülkelerine girmiştir. O zamandan beri,
İslâm uleması onu içmenin hükmü üzerinde durmuşlardır. Şöyle ki:
a- Bâzı âlimler, tütünün mubah olduğunu söylemişlerdir. Bunusöyleyenler,
tütünün zararı olmadığını ve Şâri' (Şeriatı koyan, yani Allah) tarafından
yasaklanmadığını ileri sürmüşlerdir.
Halbuki, bugün tütünün zararları ilmen kesin şekilde ortaya çıkmıştır.
Zararsız olduğu söylenemez. Şâri'nin yasaklamadığını söylemek de doğru olmasa
gerektir. Zira Sâri', her haramı ismen tek tek zikretmemiştir. Hüküm, sadece
sarih ve hususî naslarla değil, nas-larda geçenlerin haram kılınış illetlerine
bakarak yapılan kıyas ve istidlal yollarıyla da verilebilmektedir. Bu bakımdan
hakkında sarih nas olmayan bir nesne hakkında kıyas ve istidlal yoluyla bir
hüküm verilmesinde hiçbir mâni yoktur.
b- Bâzıları da sigara içmek mekruhtur, demişlerdir. Bunlar, kıyasla sabit
bir hükme, haram demekten çekinmeleri ve sigaranın zararları hakkında kesin
bilgi sahibi olmamaları yüzünden bu hükmü vermişlerdir.
c- Bâzıları da sigara içmek, özellikle tiryakisi olmak haramdır,
demişlerdir. Bunların dayanağı ise, sigaranın vücuda zarar vermesi, israf olması
ve nafaka mükellefiyetinde darlığa yol açması gibi sebeplerdir.
Bu 3 sebepten biri gerçekleştiği yer ve durumda, sigara içmek haramdır.
Bunlar gerçekleşmez ise, mekruhtur.
Özellikle dindar ve uzman bir hekimin vereceği bir karar çok önemlidir.
Böyle bir doktor bir kimseye sigarayı mutlaka terketmesini söylerse onun
sigarayı içemesi dinen de helal olmaz.
Ahmed Şahin
sorularlaislamiyet
|
Haftanın Yazısı: Estetik Ameliyat Câiz mi?
|
|
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Allah şeytana lanet etti ve o şöyle dedi "Onları mutlaka saptıracağım,
mutlaka onları boş kuruntulara sokacağı ve onlara emredeceğim, hayvanların
kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim: Allah'ın yaratışını
değiştirecekler." (Nisa Suresi 119)
Allah Resulu buyuruyor:
"Allah, iğreti saç takana da taktırana da, dövme yapana da, yaptırana da
lanet etsin."
Bir kadın Peygamberimize gelerek
"Ey Allah'ın resulu, kızım, kızamık çıkardığı için saçları döküldü. O'nu
evlendirdim, kendisine peruk takabilirmiyim? dedi.
Allah Resulu "Peruk takana da taktırana da Allah lanet etsin" buyurdu.
Diğer bir hadis-i şerifte:
"Güzellik için iğne ile dövme yapan ve yaptıran kadına, tüy yolan ve
yolduran kadına, dişlerini seyrekleştiren ve Allah'ın yaratmasını bozan kadına
Allah lanet etsin."
Hadis-i Şerifte "Güzelik için dişlerini birbirinden ayıranlar" ifadesi
meseleyi açık bir şekilde izah ediyor. Bir kadın veya erkeğin zaruret olmadan
dişlerini inceltmesi, burnunu ve göğsünü düzelttirmesi, yüzünü gerdirmesi Allah
Resulü'nün lanet ettikleri şeylerdir, haramdır.
Ancak doğuştan insanın haareketine veya konuşmasına zarar veren "altı
parmak, yapışık parmak veya yarık dudak" gibi organlar düzeltilebilir.
Ayrıca konuşma veya harekete zarar vermeyipte ruhsal yönden zarar veren
insanın her girdiği mecliste başkalarının dikkatini çekecek, kendini hakir
gösterecek, hissi veya psikolojik olarak kendisini ızdırap içinde bırakacak
çirkin bir yer varsa kendini üzen bu asli sıkıntıyı giderme niyeti olduğu
müddetçe böyle bir ameliyata mahsur yoktur.
Herhangi bir kaza sonucu meydana gelen yaralarda estetik ameliyatla eski
durumuna getirilebilir.
Hiçbir zaruret olmadan yalnız güzellik maksadı ile yapılan değişiklikler,
ameliyatlar haramdır.
Kaynak:
Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
|
Haftanın Yazısı: Kürtaj Bebek Caiz mi?
|
|
Kürtaj
yaptıran kişi c.c. huzurunda cinayetlemi yargılanacak.Ayrıca kürtaj edilen çocuk
ahirette nerededir ve annesini Allah c.c. ya şikayet edecek mi?
“Kadınlarınızın hayırlısı çocuk yapmaya elverişli olandır,” “Evlat kokusu
Cennet kokusundandır” ve “Hayırlı evlat dünyada nur, âhirette sürurdur”
mealindeki hadis-i şeriflerde çocuk sahibi olmak teşvik edilmiştir.
Bu meseleye bu kadar ehemmiyet veren dinimiz, çocuk ana rahmine düştükten
sonra doğuncaya kadar hep onu korumuş, anne-babaya da birtakım mes’uliyetler
yüklemiştir. Hiçbir sebep yokken, keyfî ve mevhum sebepler ileri sürerek “cenin”
tabir edilen ana rahmindeki çocuğun varlığına son vermeye müsaade etmemiştir.
Böyle bir suçu işleyenleri “câni” olarak görmüştür. Çünkü “cenin” bir insan
mesabesindedir.
Çocuk canlı hale geldikten sonra artık bir insan olarak kabul
edildiğinden, onu düşürmek, bugünkü tıbbî tabirle “kürtaj” yaptırmak, yetişkin
bir insanı öldürmek gibidir. Şayet henüz “canlı” değilse; bu halde iken kürtaj
yaptırmak ise, bir masumun hayata gelmesine mâni olmak sayıldığından, yine büyük
bir mes’uliyeti gerektirmektedir. Kendi güzelliğini düşünerek bu hatayı işleyen
kadınları Ömer Nasuhi merhum şöyle anlatmaktadır:
“Mücerred gençlik çağının kendilerine verilmiş olduğu güzelliği, taraveti
(tazeliği ) muhafaza arzusuyla bu cinayeti irtikâp edenler de canavar tabiatlı
insanlar demektir. Acaba böyle taş yürekli bir valide, doğurduğu yavrusunu diri
diri yiyen bir canavardan daha aşağı bir mahiyette değil midir?”
Haklı gerekçelere dayanmadan kürtaj yapanları “tazir” cezasına çarptıran
İslâm hukuku, kendi imkân ve ölçüleri içinde bu engelleyici tedbirleri almıştır.
Fakat bu arada haklı sebebe dayandığı zaman da, ruhsat tarafını ve çıkar yolu
göstermiştir.
Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu’nu esas alarak bu husustaki hükmü şu şekilde
özetlememiz mümkün olacaktır:
Muhakkak bir özür ve zaruret dolayısıyla bazı ceninleri düşürmek cinayet
sayılmayacağı gibi, maddî ve mânevî bir mes’uliyeti de gerektirmez. Şöyle ki:
Henüz âzası belirmemiş olan bir cenin, annesinin hayatına tesir edecek
sıhhî bir sebepten dolayı tıbbî bir tetkik, muayene ve teşhis sonunda
aldırılabilir.
Bu arada şöyle bir izah da getirilmektedir:
Bir kadın kucağında süt emen çocuğu varken hâmile kalsa, bu arada yavaş
yavaş sütü kesilmeye başlasa, çocuk süte doymayıp aç kalsa, ailenin süt anne
tutmaya imkânı da yoksa, bu arada çocuğun hastalanıp ölme tehlikesi de vaki
olacaksa; bu takdirde henüz çocuğu düşürmek caizdir. Çünkü bu şekildeki bir
cenin, teşekkül etmiş bir insan sayılmayıp et parçası veya kan pıhtısı
hükmündedir. Kucakta bulunan çocuk ise yaşayan bir insandır. Bu bakımdan
hayattaki çocuğu korumak için kürtaj yaptırmanın mahzuru yoktur.(Istılahat-ı
Fıkhiyye Kamusu,3: 145-149. )
Ceninin oluşmaması için anaya zarar vermeden her hangi bir metoda baş
vurmak caizdir. Yeter ki kökten döllenmeye son verecek bir metoda başvurulmasın.
Cenin oluşmuş ise durum değişir. Gazali ve bir çok Maliki alimlerine göre ciddi
bir mazeret olmadan ceninin ilk günlerinde de olsa kürtaj yapmak haramdır.
Bazı İslâm hukukçularına göre de cenin üzerine 42 gün geçmeden evvel
kürtaj yapılabilir. 42 gün diyoruz; çünkü Müslim'in rivayetine göre nutfe
üzerine 42 gün geçtikten sonra Cenabı Allah bir melek gönderir, ona biçim verir,
kulak ve gözünü yapmaya başlar. Yani cenin üzerine 42 gün geçerse o artık
şekillenme sürecine girdiği için müdahale etmek caiz değildir. (Halil GÜNENÇ,
Günümüz Meselelerine Fetvalar II. 326)
Bu müddeti geçtikten sonra kürtaj yaptırmak caiz değildir. Çünkü organları
kısmen beliren cenin bir insan hükmündedir. Bu hale gelmiş olan bir cenini
düşürmek canlı bir insanı öldürmekle aynıdır.
Yukarıda bahsi geçen ruhsatla birlikte, bilhassa zamanımızda çocuk eskiden
olduğu gibi anne sütüne muhtaç olmadan da gıdasını alabilmektedir. Bunun için
şayet çocuk mamayı yiyebiliyor, ailenin bütçesi de bu masrafı
karşılayabiliyorsa, en uygun olanı kürtaja başvurmamaktır. Fakat çocuk memeden
kesildiği takdirde hastalanıyor, zayıflıyor, hatta hayatî bir tehlikeye
düşüyorsa, yukarıdaki ruhsattan istifade edilebilir. Fakat her aile, en iyisi,
kendi imkân ve şartlarını nazara alarak bu hükümlerden istifade etmelidir.
Bu arada, anne-baba “kürtaj” gibi istenmeyen bir çareye gerek kalmadan,
çocuk sütten kesilinceye kadar azil ve doğum kontrolü yollarıyla daha tehlikesiz
bir tedbire de başvurabilirler.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör
|
Haftanın Yazısı: Kolonya ve Alkollü Madde Kullanımı
|
|
Kolonya,
günümüzde bilhassa güzel koku ve temizlik gibi amaçlarla yaygın bir kullanıma
sahip alkol ihtiva eden sıvı bir madde olup genelde patates, kamış, mısır gibi
maliyeti düşük ham maddelerden veya diğer sentetik yollarla üretilmekte ve
içerisindeki alkol oranı ayarlanabilmektedir. XVII. yüzyıldan itibaren Avrupa'da
kullanılmaya başlayan ve bugün yaygınlaşıp genişleyerek büyük bir sanayi
oluşturan kolonya ve bu kapsama giren parfüm, deodarant, sprey ve benzerlerinin
dini hükmüyle ilgili tartışmanın sebebi ise, bu maddelerin az veya çok alkol
ihtiva etmesidir.
İslam dini sarhoşluk veren nesnelerin sarhoş olma kullanılmalarını
yasaklamıştır. Sarhoşluk veren bazı nesnelerde ihtilaf varsa da, şarap ve ondan
mamül olan içkilerin içilmesinin haram olduğu da ittifakla sabittir.
İslam hukukçularının çoğunluğuna göre, ne maksatla olursa olsun sarhoş
edici içkilerin azının da çoğunun da içilmesi haramdır. Böyle olunca, içersinde
alkol bulunan kolonyanın ve benzeri maddelerin sarhoş olmak maksadıyla içki
olarak kullanılmasının haram olduğu ve İslam dininin sarhoş edici içkilerle
ilgili genel yasağının içersine girdiği açıktır.
Kolonyanın içilmesi dışında temizlik, serinleme, güzel koku gibi değişik
amaçlarla kullanılması hususunda farklı görüşler vardır. Bu farklı görüşlerin
kaynağı ise, sarhoş edici özellik taşıyan içkilerin bizzat kendilerinin necis
olup olmadığı tartışmasıdır. Bu husutaki görüşler şöylece özetlenebilinir:
Bazı fakihler karşı görüşte olmakla birlikte İslam bilginlerinin büyük
çoğunluğuna göre şarap necistir: namazın sıhhatine engeldir. Şarap dışında kalan
ve içildiği zaman azı veya çoğu sarhoşluk veren şeylerin necis olduğuna dair bir
delil yoktur. Ebu Hanife ve Ebu Yusuf'un anlayışına göre bunlar necis değildir;
sarhoşluk için içilkmeleri haramdır, fakat elbiseye veya namaz yerine
dökülmeleri halinde namazın geçerliliğini etkilemez.
Çağımızın büyük bilginlerinden Muhammed Hamdi Yazır bu hususu şöyle ifade
ediyor: "Mesela; üzerine şarap, şampanya ve arak, konyak dökülmüş olanlar
herhalde yıkamadıkça namaz kılamazlar. Lakin, üzüm şarabından mamül olmayan
ispirto, bira ve sair müskirat içilmezse de elbiseye veya bedene sürülmesi de
namaza mani olur diye iddia edilemez." (Hak Dini Kur!an Dili 1, 762-763)
Yukarıda özetlenen bilgilerden anlaşıldığı gibi şarap dışındaki alkollü
içkiler bizzat necis olmayıp, içilmeleri haramdır. Fakat elbiseye veya namaz
yerine dökülmeleri namazın sihhatine mani değildir. Kolonya da bu hükmün
içersine girer. İçmemek kaydıyle değişik amaçlar için kullanılmasında Hanefi
mezhebine göre bir sakınca yoktur.
Kaynak:
İlmihal, İslam ve Toplum, TDV, İslami Araştırmalar Merkezi
|
|
|
. |
. |
. |
. |
. |
. |
. |
. |
. |
. |
. |
. |
. |
. |
. |
 |
|
|
|
|
|
|